BiyografiManşet

YOK OLMAK ÜZERİNE…

Bazıları sıcak yataklarda yatar, bazısı soğuk taşta… bazısı klasik müzik eşliğinde yudumlar çayını, bazısının kursağından lokma geçmemiştir günlerdir! Bazısı günlük sıradan telaşlarını devleştirir durur bazısı ise dev gibi sorunları görmezden gelir… bazısı ise yaşamla ölüm arasındadır bazısı, yaşadım sanır ama aslında ölmüştür çoktan… bazısı ise, öyle bir haldedir ki, ölüm onun için bir kurtuluştur…

Kurşun yaraları hala geçmemişti. Doktor yüzü görmemişti vurulduğu günden beri. Dalga geçermiş gibi dandik ağrı kesiciler veriyorlardı bir de. Gördüğü işkencelerin en hafifiydi bu aslında. Normal bir insanı feryat figan bağırtacak bu hadise, onun için sıradandı şimdi. Vücudu iflas etme noktasına gelse de ruhu kabullenmese de aklı bunu alışkanlıklar bölümüne kaydetmişti. 1.60 boyunda 40 kilo bir kadındı zaten. Zayıftı ancak vücudu dirençliydi. 3 çocuk doğurmuştu. Şimdi ise evlatlarından bihaberdi. Çocuklarının serbest kaldığını; babalarına kavuştuğunu hayal ettiğinde gülümserdi sadece… Hayali bile güzeldi. Minik ve biçimli yüzü, çektiği acılardan biçimini kaybetmiş, sürmeli kara gözlerinde ise sadece gördüğü işkencelerin dehşeti kalmıştı şimdi. En çok da insanlığı, kadınlığı ve anneliği yara almıştı. İşkence bu dünyada insan haklarına saldıran en vahşi ve feci yöntemdi nasılsa… Daha adice ve fena olabilecek bir şey yok diye düşündü. Carswell denen bu işkence merkezine geldiğinden beri, cılız bedeni defalarca şiddet görmüş, tecavüze uğramış hatta organları alınmıştı. İlk geldiği gün, onu çırılçıplak soyup yüzlerce erkeğin içinde zorla yürütmüşlerdi. Mahkeme salonuna getirildiğinde o dimdik duran başını bile kaldıramıyordu utancından. Gözlerinin feri gitmişti, adeta ayaklı bir cenaze haline gelmişti. Görüntüsü ona bakanları dehşete düşürüyordu. Kurşun yaraları tedavi görmediği, sürekli şiddete ve cinsel istismara uğradığı için bedeni her geçen gün daha da zayıf düşmüştü. Bir zamanlar enerji dolu olan bu kadının narin vucüdu şimdi kıpırdayamaz haldeydi. Güçlükle konuşuyor parmağını kaldıracak enerjiyi bile kendinde bulamıyordu… Tüm enerjisini kendisine yapılan işkenceler sırasında çığlık atarken harcamıştı. O kadar çok çığlık atmıştı ki sesi kısılmıştı. Şu hayattaki tek hakkı çığlık atmaktı oysa ki… O bile yoktu artık. Annesinin, babasının yavrum diyerek kucakladığı, koruyup kolladığı, vurmak bir yana bağırmaya kıyamadığı Afiye Sıddıki şimdi ne haldeydi… Mahkeme salonuna tanık olarak çağırılan bir mahkum onun için şöyle diyecekti “Bana yapılan işkenceleri bile unuttum, her gün o kadının çığlıklarını duyarken…”

Kapkara gözleri parıl parıldı. Zekası adeta bakışlarından fışkırıyordu. Çok fazla yemez çok fazla konuşmaz ancak konuştuğu zaman da susmazdı… Allah vergisi zekası ailesini her zaman gururlandırmış onu yaşıtlarından ayıran en önemli özelliği olmuştu. Afiye, okullarını hep birincilikle bitirmiş büyüdüğünde ise birçok önemli akademik calışmaya imza atmış, Müslüman bir bilim insanı olmuştu. En büyük hayali ise doğduğu topraklarda eğitim reformu yaparak, ülkesinin çocuklarını gerçek dünyayla tanıştırmaktı. Nereden bilebilirdi ki, o çocukların, anne ve babalarının gönlüne düşen bir sızı olarak kalacağını…

İnsanın insana yaptığını şu dünyadaki hangi canlı bir başkasına yapabilir?! Hangi köpek bir başka hayvana işkence eder? Canını yakar bile bile?! Evet hayatta kalmak için avlanırlar ancak, karınlarını doyurur ve köşelerine çekilirler. Biz onların yemek yemek olarak tanımladığı bu eylemi vahşet olarak adlandırırız. Peki ya bizim hırslarımız uğruna birbirimize yaptığımız onca kötülüğe onlar ne ad verirdi? Hiç düşündük mü? Hiç soramadık da değil mi? Nasılsa aynı dili konuşmuyoruz. “Eğer hayvanların dini olsaydı, şüphesiz şeytanı insan şeklinde hayal ederdi” demişWilliam Ralph Inge… Beğenilmek, para kazanmak, ün yapmak, daha çok kazanmak, sevilmek ve sayılmak, kötülük yapmak, can yakmak, öç almak, hiçbir sebebi yokken bazen öylesine… Bunlar bizim kötülük yapma sebeplerimizden sadece birkaçı… Yaşamda var olmakla yetinmiyor, istediğimiz her şeyi yapabilme kabiliyeti ediniyor ve buna gerçekçi sebepler üretiyoruz. Tüm bunlara da medeni olmak diyoruz. Bu dünyanın tek sahibi biziz çünkü!? Başka canlı yok. Bir insan, bir hayvan ya da bitki… Kendisine yapılan zulmü anlatamadı diye hiç zulüm görmemiş mi sayılıyor? Hayvanları besleniyor diye vahşilikle suçlayan insanoğlu, bu durumda en vahşi ve tehlikeli canlı olmuyor mu sizce de? Peki ya kendisini bilime, insanlığa adamış gencecik bir kadın, anne Afiye? Görmüyoruz, duymuyoruz diye 17 yıldır kapatıldığı hapishanede tecavüze, şiddete uğrayan Afiye Sıddıki gerçekten yok mu oluyor?

Afiye Sıddıki kimdir, başına ne gelmiştir

Afiye Sıddıki önceleri parlak bir bilim kadını olarak görülüyordu. Daha sonra ABD hükümeti Pakistanlı bilim kadınını en çok aranan terör zanlılarından biri olarak lanse etti. MIT (Massachusetts Institute of Technology) mezunu üç çocuk annesi Sıddıki, CIA tarafından kaçırılarak ABD’de hapsedildi. 17 Temmuz 2008 tarihinde Afganistan’ın güneyindeki Gazni’ de bulunan Bazazi Camii’nde akşam namazlarını kıldıktan sonra evlerine giden insanlar yere yığılmış bir kadın gördüler. Sırtında küçük bir çanta ve kucağında 12 yaşlarındaki oğluyla yere yığılmış mavi burkalı kadının etrafında bir kalabalık oluştu. O anda kalabalığın arasından biri burkalı kadının bomba taşıyor olabileceğini ileri sürdü. Kısa bir süre sonra 11 bin kilometre uzakta Washington’daki FBI karargahının telefonu çaldı. Telefonu açan şahıs “Hı hı” dedikten sonra önünde duran listeden Afiye Sıddıki ismini buldu ve üzerine çarpı atarak yanına “yakalandı” yazdı. İki hafta sonra Afiye Sıddıki Afganistan’daki ABD Hava Kuvvetleri’nin Bagram Üssü’nden New York’a götürüldü. Karnında iki mermi vardı, boyu 1,63 olan Sıddıki yalnızca 40 kiloydu. İlk kez 11 Ağustos’ta Manhattan’da bir mahkemede görülen Sıddıki, Teksas’ın Fort Worth eyaletindeki Psikiyatri Merkezi’ne götürerek psikolojik testten geçirildi.

Sıddıki, üç çocuk annesi Pakistan vatandaşı bir kadın. 2 Mart 1972’de doğan Sıddıki, dünyada en çok aranılan kadın olarak 4 yıl boyunca kırmızı bültenle arandı. Oldukça varlıklı ve eğitimli bir aileye mensup olan Sıddıki, 2002 yılında üç çocuğunun babası olan ilk eşinden boşandı. İlk eşi Emcad Muhammed Han, Sıddıki’nin son zamanlarda ‘radikalleştiğini’ öne sürdü ve Sıddıki’ye karşı ABD ile işbirliği yaptığı, Sıddıki’ nin tutuklanmasında rol oynadığı ifade edildi.

2004’te yapılan bir basın konferansında dönemin Adalet Bakanı John Ashcroft ve FBI şefi Robert Mueller, Sıddıki’nin FBI’ın şüpheliler listesindeki “yedi isimden birisi” olduğunu açıklamıştı. Amerikan basını ise Sıddıki’yi “El Kaide’nin kadın dehası” olmakla suçladı. Ancak bu iddialara dair herhangi bir kanıt bulunmuyordu. Sıddıki’ nin davası hakkında bilinen tek şey, herhangi bir eyleme katılmadığı veya destek olmadığı, fakat Afganistan’daki Amerikan askerlerini ve FBI ajanlarını öldürmeye çalışmakla yargılandığı.

Kurşun Kalem

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak tekrar deneyin.