AvrupaBiyografiDünyaGenelGündemKöşe YazılarıManşetSiyaset

ANALİZ HABER: Polonya Ordusundan Firar Eden Asker Emil Czeczko’nun İtirafları – Mertcan ABBASOĞLU

Bu yazıda 10 Şubat 2022 tarihinde Belarus’un başkenti Minsk’te Sistemik İnsan Hakları Merkezi’nin düzenlemiş olduğu “Polonya’daki mülteci cinayetleri- asker Emil Chechko’nun ifadeleri” adlı konferansın basın toplantısında Emil Czeczko’nun ifadeleri ve toplantının genel akışı kaleme alınmıştır.

Türkiye’den Dirim Medya adına katılan Sosyal Bilimci yazarımız Mertcan ABBASOĞLU’NUN Konferans Videosu

2018’de Polonya Ordusu bünyesinde profesyonel askerliğe başlayan ve Aralık 2021 yılında Polonya-Belarus sınırında muhafız olan, yaşanan mülteci krizinin oluşturduğu etkiyle 16 Aralık 2021’de Belarus’a sığınma talebinde bulunan Polonyalı asker Emil Czeczko, Minsk’te faaliyet gösteren Sistemik İnsan Hakları Merkezi’nin 10.02.2022 tarihinde düzenlenen, STK Başkanı Dmitriy Beliakov’nun  yönetiminde ilerletilen uluslararası toplantıda Polonya sınırındaki mültecilere yönelik zorbalıklarla ilgili açıklamalarda bulundu. Bu demeçler verilirken önemle üzerinde durulan konu “cinayetler” ve “emirler” oldu.

Emil Czeczko bu toplantıda olaya ilişkin konuları “oluş sırasına” göre “gördüğü kadarıyla” ve “hatırladığı kadarıyla” anlatırken sınırda gerçekleşen ölümlerin kendisini firar etmeye nasıl zorladığına değindi. Sansasyonel bir ifade olarak ve ilerleyen günlerde çokça tartışılacak şekliyle 18 Haziran’da her gün devriye gezmek adına sınıra götürüldüklerinden bahsetti. Bu devriye esnasında ve sınır bölgesinde görev yaptığı süre boyunca 200 ile 700 arasında göçmenin öldürülmüş olabileceğine değindi. Bu bir tür varsayımsal açıdan Polonya medyasınca iftira olarak değerlendirildi. Polonya kanadında bu konu basın toplantısının hemen ardından birkaç saat içerisinde sertçe eleştirildi. Aynı zamanda sığınma sürecine ilişkin daha önce vermiş olduğu ifadeleri de bu toplantıda genişleterek açıklama imkânı yakalayan Czeczko, firar ettiği sırada kendisine Belarus tarafının kötü bir muamele göstermediğinden bahsetti.

Firar ettiği tarih itibariyle (16 Aralık 2021) Polonya basınında Emil Czeczko’nun tüm ifadeleri yalnızca birer “iddia” ve propaganda olarak değerlendirilip Polonya tarafından psikolojik bir teste sokulması isteniyor olunsa da uluslararası basında geçmişteki göçmen krizlerine yönelik AB otoritelerinin, AB içerisindeki sığınmacı ve mülteci havuzunu kontrollü şekilde gözetim altında tutabilmek adına Avrupa’daki tampon ülkeler üzerinde olan (Macaristan, Yunanistan ve Polonya) tutumları, sert davranışları ve süreç yönetimleri düşünüldüğünde Polonya’nın sınır güvenliğinde kendi kararlarını vermekte zorlandığını görmek oldukça mümkün.

Bana Emil’in ifadeleri kısa bir süreliğine Nazi işgali altındaki Polonya’yı hatırlattı. Sonuçta mevcut Avrupa dengelerini ve istikrarını sarsan bu Alman gücü Polonya’da büyük katliamlar gerçekleştirdi. Açlıktan ve sefaletten bölge açısından karma şekilde 1 milyonu geçkin insan canından oldu. Aynı şekilde siyasi istikrarı demokrasi dağıtıcılar (!) tarafından bozulan Afganistan, Irak ve Suriye gibi ülkelerden göçenlerin Polonya sınırında mülteci konumundayken Emil’in ifadelerine göre kurşunlanmış olmaları bu ülkenin hafızasını tekrardan bir gözden geçirmesi gerektiği gerçeğini doğurur.

Bu konuya ilişkin olarak 28 Şubat 2020’de de Türkiye Cumhuriyeti’nin Yunanistan sınırını Türkiye içerisindeki mültecilerin geçişine açtığında Yunanistan’ın zorba, soyguncu tavrı ve insan hakları ihlalleri göz önüne alındığında Polonya’nın yaşadığı ve Emil Czeczko’nun verdiği ifadelere göre bu göçmen krizinde Yunanistan’ın baskılandığı ve güdülendiği durumdan farklı olmayacak şekilde Polonya’nın da sert bir tavır sergilemeye itildiği anlaşılmakta.

Bu yaşananlar kuru bir sınır güvenliği eyleminden oldukça uzak ve Sistemik İnsan Hakları Merkezi tarafından gündemde tutulmaya çalışılan bir hadisedir.

Aynı şekilde güncel açıdan Polonya-Belarus, Polonya-Ukrayna sınırlarındaki Rusya temelli hareketliliğe yönelik politik ve askeri stres düşünüldüğünde Emil Czeczko’nun ifadelerinde Polonya’nın ahlaki dilemma içerisinde kaldığı, fevri ve organize düzenden uzak kararlar aldığı görülmektedir. Bu cihetle 10 Şubat’ta gerçekleştirilen bu toplantı uluslararası insan hakları temsilcilerinin odağından uzun bir süre düşmeyeceğe benziyor. Ve her iki ülke sınırlarının gündeminden çoktan çıkarak uluslararası bir mesele olma yolunda ilerlediği de toplantı içerisinde Emil Czeczko’ya yöneltilen sorulardan açıkça belli olmakta.

Belarus’un başkenti Minsk’te gerçekleştirilen bu toplantıya gazeteciler, insan hakları aktivistleri, politikacılar ve sivil toplum örgütlerinin temsilcileri de katılım gösterdi. 3.5 saat süren basın toplantısına çevrimiçi şekilde Polonya medyası, Irak medyası, Belarus ve Rusya medyaları ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nden de gazeteciler katılım sağladı. Toplantıda ise köşe yazarlığı yaptığım Dirim Gazetesi’ni bir Sosyal Bilimci olarak orada temsil ettim. Fakat Bugün kaleme alacaklarım ağırlıkla Emil Czeczko’nun ifadeleri ve bu olayın incelemelerim dahilinde arka planı ve iç yüzüdür.

Dirim Medya İmtiyaz Sahibi sn. Onur BEYHAN bey ile toplantı ardından yaptığım görüşmede bu konunun hassasiyetle Türkiye medyasında biraz farklı bir bakış açısıyla değerlendirmeye alınabileceği üzerine hemfikir olduk.

Bu sebeptendir ki basın toplantısına ait kişisel notlarım ve toplantı ortamında sunulan ifadelerin incelikleri, detayları, toplantı süresince gerçekleştirdiğim gözlemlerim, Polonya medyasının analizleri ve her iki ülke bürokratlarının açıklamalarını değerlendirdikten sonra holistik bir bakış açısıyla hususi köşemde tüm detaylarıyla bu konuyu tekrardan derleyeceğim.

Konunun biraz içine bakalım…

29 Mayıs 1996’da (25) Polonya’nın Bartoszyce kentinde doğan Emil Czeczko, askerliğe 2018 yılında yani 22 yaşında Polonya Ordusu’nda 11. Mazury Topçu Alayı’nın 2. Topçu Taburu’nun 4. Bataryası’nda başlıyor. Aynı yılın Ağustos’una kadar bu sahada çalışıyor ve Ağustos’ta profesyonel askerliğe geçiş yapıyor. Kendi anlatımıyla 6 Haziran 2021’de sabah saat 02:01’de yarbayın emriyle Polonya’nın Wegorzewo kentindeki askeri birimde görevlendiriliyor. Kundağı motorlu 2. Topçu Taburu Yarbayı Mateusz Kujawsky, Emil ve arkadaşlarına kısa bir brifing veriyor. Bu brifingde Emil ile birlikte Jelcz marka kamyonlara bindirilerek sınır muhafızlarına yardım etmek için Polonya-Belarus sınırına götürülecekleri söyleniyor. Kamyonlara bindirilirken yanlarına silahlarının mutlaka alınması gerektiği ifade edilmiş. Kendisiyle birlikte Tomek Rojek sınır muhafızlarıyla buluştuğunda 4 kişi olacak şekilde Land Rover araca binerek sınır bölgesine iyice yaklaştıklarını ifade etti.

Burada dikkat çeken anons “sınır bölgesinde yetkisiz kişilerin kalmaması için sınır bölgesinde devriye gezeceksiniz” şeklinde yapılmış. Emil Czeczko’nun şimdiye kadar anlattıklarında yine kendi cümleleriyle söylediği “o ana kadar insanları öldürmekle karşı karşıya kalacağımıza dair hiçbir işaret yoktu” ifadesidir.

Saat 23:00’da kampa döndüklerinde her şeyin ertesi gün yani 8 Haziran sabahı başladığını anlattı. 8 Haziran sabahı kendisini Tomek olarak tanıtan sınır muhafızlarından biri bana (Emil’e) askeri kimlik kartını gösterdi diyor. Akşam devriye gezen Tomek Rojek, ormanda yürüyen bir adam gördü dedi ve kel muhafız birimi yetkilisi onu tutup Land Rover’a götürmemizi söyledi. “Tüfeği arabada bırakarak bu yabancıyı yakaladım ve onu araca götürdüm. Czeczko, arabanın arka koltuğundan silahı aldığımda bir silah sesi duydum ve kel kafalı sınır muhafızının tutukluyu gözümün önünde öldürdüğünü gördüm” diyerek konunun bu olaydan sonra kendisi açısından çok daha farklı bir safhaya geçtiğini dile getirdi.

Emil Czeczko, tutuklunun sınır kolluk kuvveti tarafından öldürülmesinden sonra kendisi için birtakım olayların iç durumunu değiştirmeye başladığından bahsetti. Basın toplantısında açıkça “dehşete kapılmış olarak meslektaşım Tomek’e (Rojek) baktım” dedi. “Sonra Bartek (sınır muhafızı) seslenerek neye bakıyorsun, yol kenarındaki doğal bir çukura göm onu diye işaret etti” ifadesini dillendirdi. Özetle Emil Czeczko için dehşet dolu şekilde bu işten kurtulma yolundaki çabalar zaman geçtikçe duygularını daha da sık şekilde dürtmeye başladığı anlaşılıyor. 

Toplantının ileri safhalarında bu ilk gömme vakası için açılan çukurların yetersiz derinlikte olduğunu belirterek üstleri tarafından mevcut açılmış çukurun 75-125 metre uzaklıkta bir alanda tekrardan çukur açılarak gömdürdüklerinden bahsetti. Ertesi gün sabahı yani 9 Haziran Çarşamba, “Onbaşı’ya (dün) yaşanan hadiseden bahsetmek istedim ancak Onbaşı beni salladı” ifadesine yer verdi. Fakat Czeczko aynı gün akşamı ile gecesi arasında Land Rover’la dönüş yolculuğunda muhafızlardan birinin araçtan onları indirerek cadde boyu bir süre tekli sıra halinde ilerlemesi gerektiğini emretmiş. Askerler (Tomek ve Emil) bir süre ilerledikten sonra bir grup göçmen görmüş. Arkalarını döndüklerinde ise muhafız biriminden kişilerin kafalarına silah doğrultulmuş şekilde geçen göçmen grubu vurmaları emredilmiş. Birinci grubu vurduktan sonra geri kalanları kamyona bindirip yollarına devam etmişler. Burada anlaşılan sınırı geçenlerin bir kısmının öldürüldüğü diğer kısmının ise tutuklanarak görev tamamlandı belgesini elde etmek olduğudur.

En son olarak da bu olayları anlatacak bir yer bulamadığı için en yakın yer olan Belarus’a firar ettiğini kendisi söyledi. Toplantı süresince bir çok farklı soru sorulmuş olunsa da aslında Czeczko’yu sürekli suçlayan veya suçunu itiraf ettiği için taltif kaynağı duyup duymadığını sorgulayan sorulara yer verildi.

Ama Czeczko’nun 8 Haziran 2021’den itibaren Belarus’a firar ettiği 16 Aralık 2021’e kadar Polonya’nın Semyanovka kenti etrafında bir çok cinayete emir doğrultusunda bulaşmış olması düşünüldüğünde asker Emil’in duyguları toplantı esnasında hiç sorulmadı. Kendisi kısa bir biçimde pişmanlık duyduğunu itiraf ederek belirtse de aslında ters psikoloji unsurlarından ziyadesiyle ayrılmış ve tekil sorular yöneltildi. Onun ifadesine göre bir başka açıdan da 240’dan fazla göçmenin sınır yerleşimleri etraflarında organize olunmuş bir şekilde öldürülerek gömüldüğü ifade edildi. Tüm bunların ışığında kendisine yönelttiğim soru aynen şöyle oldu:

“Benim tek bir sorum var. Bir Sosyal Bilimci olarak insani kimliğiniz ile alakalıdır bu soru. Bay Czeczko, çeşitli gazetelerde duruma ilişkin beyanatlarda cinayetlerden bahsedilmekte. Belarus Soruşturma Komitesi’nin yapmış olduğu açıklamada Polonya’nın Semyanovka yerleşiminin yakınlarında ve Belarus sınırı boyunca askerlerin organize cinayetler işlediği belirtiliyor. Siz tüm bu olanları düşündüğünüzde ve anlattıklarınızı göz önüne aldığınızda askeri anlamdaki tüm kimliklerinizden arınmış bir şekilde yaşananları nasıl değerlendirmektesiniz? Yalnızca insan kimliğinizi düşünerek neler söyleyebilirsiniz?” (14:02)

  • Bu soruyu kısmen cevapladım. Hayatımda bir daha asla silaha sarılmayacağım. Daha fazla deneyim ve sonuç hakkında konuşursak, ondan sonra çok içmeye, alkol içmeye başladım.”

dedi.

Yani aslında Emil Czeczko’nun basın toplantısında önce onun açısından olanları anlatması ve ardından kendisini ifade etmesi sonrası sorulara verdiği yanıtları düşündüğümde bu durumda kimsenin olmak istemeyeceği kanısı bariz şekilde duruyor. Polonya için firari konumda bir suçlu, Belarus için ise sığınmacı durumunda olan pişman biridir.

Emil Czeczko açısından STK Başkanı Dmitriy Beliakov’nun Lahey’e konuyu taşımak istediği malumatını aldım. Aynı zamanda Dmitriy Beliakov’nun, Emil’e Lehçe biliyor olmasından dolayı STK bünyesinde geleceğini planlayabilmesi açısından bir iş teklifi sunduğu belirtildi.

Peki ya bence?

Bu toplantıya Dirim Gazetesi’nin bir temsilcisi bir Sosyal Bilimci olarak katılım gösterdim. Kesin bir kanıya varmak, suçludur yahut suçsuzdur demek veya herhangi bir şekilde halet-i ruhiyesini etkileyecek sorgulayıcı tavırda bulunmak gazetecilerin ve ilerleyen süreçte uygun koşullar altında adaletin, hukukçuların işidir. Ben bir yargılama yapmaksızın basın toplantısında yalnızca ve yalnızca yaşaması zorunlu kılınan bu olay örgüsünde asker Emil Czeczko’nun insani duygularını merak ettim. Bunun haricinde gelecek süreçte ve hususi yazımda daha farklı boyutlarıyla, detaylı ve inceliklere de dokunmak suretiyle konuyu her iki ülke medyasını tahlil edilerek elde ettiğim argümanlar ışığında sosyolojik açıdan kaleme alacağım.

Son olarak belirtmek isterim ki insan sosyolojik bir varlık olmasına binaen pusulası kesinlikle duygularıdır. Bazı stres anlarında her kim olursa olsun akıllı tercihleri kendisini refaha erdirmiş olsa bile kalbini dinlemediği için gül bahçesinde yürüdüğünü dahi anlayamaz, kalbini dinlemediği için üzülür. Halbuki gül bahçesindedir. Ona gül değil sadece gülün dikeni gözükür. O yüzden dikenin de gülün bir parçası olduğunu bilerek bu yazıyı algılamalısınız.

Sağlıcakla…

Mertcan ABBASOĞLU

dirimgazetesi.com

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Lütfen reklam engelleyicinizi kapatarak tekrar deneyin.